|
İşte, ah! felsefe,
Hem hukuk, hem hekimlik,
Hem de ilâhiyat ne yazık
Okudum hepsini, hummalı hevesle!
Okudum da ne oldum, zavallı ahmak!
Hâlâ önceki çaylak;
Sanım master, hatta doktor,
Nerdeyse on yıl oluyor,
Aşağı yukarı eğip büküp,
Öğrencileri avutup eğitip -
Görüyorum ki, bilemeyiz hiçbir şey!
Bu da yakıyor yüreğimi epey.
Gerçi zekiyim bütün o boşboğazlardan,
Doktor, master, yazar ve papazlardan;
Ne vicdan azabı duyuyorum, ne kuşku,
Ne cehennem, ne şeytan korkusu -
Buna karşılık bütün sevincim bitti,
Aklım hiçbir şeye ermedi gitti,
Taslamıyorum, bir şey öğretebilirim diye,
İnsanları iyiye, doğruya yöneltebilirim diye.
Üstelik param pulum da yok,
Dünyanın şanı şöhreti bana tok.
İt bile istemez böyle yaşamak!
Bu yüzden istedim sihirle uğraşmak,
Belki ruhun gücüyle dilin imi,
Çözer diye kimi gizemi;
O zaman döke döke acı terler,
Konuşmam her şeyden bihaber;
O zaman bilirim dünyayı
Ayakta tutan ustayı,
Görüp gizilgücü ve tohumu,
Kurcalamam artık şu bu mefhumu. |
|
Anlaman
gerek!
Biri on edek,
Ve ikiyi ek,
Üçü yap dengin,
Olursun zengin.
Yitir dördü,
Beşle altı,
Diyor cadı,
Ola yedi ve sekiz,
Tamamdır işimiz:
Dokuz eşittir bir
On hiçe eşittir,
Cadı kerratı böyle bir iştir
Zira böyle saltık çelişkiyle
Ne akıllı baş eder, ne deli.
Dostum, bu sanat hem eski, hem yeni.
Bütün çağlarda hesap aynıdır,
Üçle bir, birle üç diye diye
Gerçek yerine yanılgı yayılır.
Anlatılır öğretilir böyle rahatça!
Deliyle kim uğraşır?
İnsan bir laf duyunca,
Bunda bir düşünce var sanır |
|
Başkaları insanoğlunu yetiştiredursun ben onu anlatıyorum
ve kendimde, pek kötü yetişmiş bir örneğine gösteriyorum
Pedagogların elinde
ancak
hayatının ilk on beş, on altı yılını geçirebilir: Geri kalan zaman
hayatındır. Bu kadar kısa bir zamanı zorunlu bilgilere verelim; üst
yanı emek israfıdır. Hayatımızın işine yaramayan bütün bu çetrefil
diyalektik oyunlarını kaldırıp atın; iyi seçmesini ve iyi açıklamasını
bilmek koşuluyla basit felsefe konuları alın: Bunlar Boccacio'nun
masalından daha kolay anlaşılır.Nitekim Platon, gerçek felsefenin
sağlam irade, inanç ve dürüstlük, amaçları başka olan öteki
bilimlerinse yalnızca süs olduğununu söler
|
|
|
Parasını
pulunu, şanını şerefini bir yana bırakıp bir gömlekle çıksın karşımıza.
Bakalım bedeni işine elverişli mi, sağlam, zinde mi? Kafaca nasıl? Hoş
mu, yetenekli mi, gerekli her tahtası yerinde mi? Düşünce dağarcığı
kendinden mi, başkalarından mı? Varlığında talihin payı var mı? Çekilen
kılıçlara alev alev mi bakıyor? Canının nereden, ağzından mı
gırtlağından mı çıkacağına aldırmıyor mu? Kendinden emin, haksever,
tokgözlü mü? Bakılması gereken bunlardır, bunlardan anlaşılır
aramızdaki sonsuz ayrılıklarBöylesi bir insan krallıklardan,
dukalıklardan beşyüz basamak yukarılardadır: Kendi başına bir
imparatorluktur o. |
|
Bilimleri
öğrenmeye, bizi kölelikten kurtaracak olan bilimlerden başlayalım.
Nasıl her şeyin işe yarar birtarafı varsa bütün bilimler de, şu veya bu
şekilde, hayatımız için yararlı olabilirler ama biz, amacı
doğrudan doğruya hayat olan bilimi seçelim. Hayatımızın bağlantılarını
en doğru ve doğal sınırları içinde tutmasını bilseydik işimize yarar
diye edindiğimiz bilgilerden çoğunun işimize yaramadığını görürdük.
İşimize yarayan bilimlerin içinde bile atılması hayırlı gereksiz
şişirmeler, derinlikler vardır
|
|
Felsefenin amacı
erdemdir; bu
erdem de, medresenin söylediği gibi, sarp, yalçın ve çıkılmaz bir dağın
başına dikilmiş değildir. Ona yaklaşanlar, tersine güzel, bereketli ve
çiçekli bir ova içinde görürler onu. Orada erdem yine her şeyden
yüksektedir; fakat yerini bilen olunca, ona gölgeli, çimenli, güzel
kokulu yollardan, güle söyleye, göklerin kubbesi gibi rahat ve dümdüz
bir inişle varılabilir. Bazıları bu yüksek, bu güzel, bu zafer sevinci
dolu, aşk dolu, tadına doyulmaz, yiğitliğine ulaşılmaz erdemin,
tatsızlığa, rahatsızlığa, korkuya, zorbalığa açıkça ve amansızca düşman
olan, kendine doğayı kılavuz, mutluluğu ve zevki eş bilen erdemin
semtine uğramadıkları için gitmişler, güçsüzlüklerine uygun olarak,
böyle kasvetli, titiz, somurtkan, eli sopalı, asık suratlı, anlamsız
bir erdem örneği tasarlamışlar ve onu, insanları korkutmaya mahsus bir
umacı gibi, dünyadan uzak bir kayalığın üstüne, dikenlikler arasına
koymuşlar... |
|
Ben sizin yerinize
düşündüm,
düğümü çözdüm; siz artık düşünmeyin, yalnızca benim dediğime uyun,
demez. Hep: Bakın düşündükçe neler çıkıyor ortaya; siz de bir düşünün,
kendi içinize ve çevrenize bakın, ipucu isterseniz işte benimki, işte
Sokrates'inki, işte falan köylününki, der gibidir. Bir adım, bir adım
daha derken kendimizi Montaigne'le birlikte hayata, insan düşüncesinin
çıkabildiği
epelerin birinden bakar buluruz. |
|
|
Kitaplar |
|
cihan harbi
ve türk ermeni meselesi
ahmet rüstem bey |
|
|
|