Salm’e “Romen”
eyaletini, Rum ve bütün batı (Havar)yı, Tur’a Çin ve Turan’ı, üç
çocuğunun en küçüğü olan Erağ’a ise ana-baba yurdunu yani, İran’ı, ok
atabileceği stepleri “dest-i nezavaran”, diğer bir ifade ile Arap
ülkelerini verdi. Küçük çocuğuna doğduğu yerin beylik arazi olarak
bağışlanması diğer iki kardeşte kıskançlık uyandırdı. Erağ, sinsice
hazırlanmış bir planla kardeşi Tur tarafından öldürüldü. Bu kardeş
kavgası bütün tarih boyunca iki ülkenin ilişkilerini çökertip, ortadan
kaldırdı. Erağ’ın oğlu Minocihr, iki kötü amcaları Salm ve Tur’u bir
savaşta öldürerek babasının intikamını aldı. Turan hükümdarı
Afrasyab’la aralarındaki birbirini yok etme savaşı artarak devam etti.
Egemen güçlerin eski
anlaşmazlıklara son verme çabaları birbirine düşmanlık ve kin duyan iki
toplumu barıştırmaya yetmedi. Bu çabalar karşılıklı duyulan
güvensizlik, tiksinti vb.. sebeblerle başarısızlığa uğradı. “Zira
hiçbir İranlı, Türk dostu olmayacaktır.” Bunun tersine, Türklerle
İranlılar arasında bir kardeşlik yerleştirmeye çalışmak, böyle bir
teşebbüste bulunmak, onlara ızdırab ve acı vermekten başka bir şey
getirmeyecek bir deney olacaktır. (B. IX 2834/5, v. 2817-8) |
Zorba Behram Gobin
(Cobin), Çin hükümdarına kız kardeşi Gordiye ile evlenmek istediği
zaman bu sözleri söylemişti. |
Etnik gruplardan
birinin diğeri ile ilişkisi, söz konusu olan bir kahramanlık, tarihte
oynadığı rolü belirtir. İki düşman unsurun bir kişilikte veya “Dü
nejâde” denilen bir şahısta beklenmedik eriyişi, yok oluşu ancak, ölüm
sebebi ile feshedilebilen trajik bir anlaşmazlığın düğümünü meydana
getirir. |
Krallık prensi
Siyavuş’un, oğlunun ve Turanlı bir annenin hikâyesi, iki düşman grubu
yarına uçurumu ortadan kaldırmanın imkânsızlığının hikâyesidir. Kral
Kaus’un ihtiyatsız politikası nedeniyle Afrasyab’ın kucağına düşmüş
olan Siyavuş, Turan'da kendini emniyette hissetmişse de neticede,
Afrasyab’ın kardeşi Garsivaz'ın entrikalarının kurbanı olarak alçakça
öldürülür. Zira: "İranlı bir kimse Turan'da oturmak için bir yer
ararsa, yiyecek olarak kan veya zehire sahip olacak” (V. 11 834, v.
1100). |
Yukarıdan beri
işaret edildiği gibi, İran eposesindeki Türkler kendilerine bugünkü
Türkler gibi bakıldığının farkında bile değillerdir. Her ne kadar
Şehname, uzak geçmişteki Türk-İran savaşları hakkında bilgi veriyorsa
da bu, Türklerin İranlılarla direkt bir ilişkide bulunduklarını
göstermez. Krallar Kitabı (le Livre des Rois)’ında rastlanan “Turan” ve
“Türi” kelimeleri yerleşik İran kültürünü tehdit eden Hind-Avrupa
göçebelerini ifade etmelidir. Her ne kadar Türkler de İran kültürünü
tehdit etmişlerse de bu, daha sonraki devirlerdedir. Kullanılan “Tür”
kavmi kelimesi ile ifade edilen kavim, Hind-Avrupa kavmi iken; Altay
ırkına mensup “Tür” kavmi ile karıştırılmış, bu da Firdevsi’nin bazı
konularda hata yapmasına sebeb olmuştur.
Firdevsi çoğu kez,
hikâyelerini anlatırken kaba bir anokronizme gidiyor, aldırmazlık ve
umursamazlıkla bazen çok önce geçmiş olayları kendi zamanında imiş gibi
gösteriyor. Mesela; Eski Grekleri Bizanslılardan ve onları Hıristiyan
olarak mülahaza ediyor. Yine, Darius, Greklerle yaptığı bir savaşta
kendi elinde bulunan kırk Katolik’i öldürüp düşmanların haçını alıyor
(V, III 1769, v. 214). Ayrıca Zerdüşt’ün doğumundan önceki yıllarda
ateş kültü kutsal tapınaklarının (Ateşgede) varlığını kabul ediyor ki,
bu terim sadece Zend-Avesta yazmalarında bulunmaktadır. (V. III 1283,
v. 219). |
Tarihî
gerçeklere zıt fakat, psikolojik temayüllere uygun bu destanın bizi
ilgilendiren tarafı, Türkler ve Turanlılar hakkında Sasaniler devrine
kadarki süre içinde onların tarihine ışık tutabilecek bir kısım
hususları ihtiva etmiş olmasıdır. |
Şehnâme’de
kapalı bir biçimde de olsa Zerdüştlük öncesi İran ve Turan dininden de
bahsedilmektedir. Gelişi güzel bir tarzda destana yayılmış sözlerde
şair, Türkleri de İranlılar gibi monoteizme bağlı, Allah’ın insan
kaderi üzerindeki mutlak gücünü tanıyan, ona tapan insanlar olarak
kabul etmektedir. Afrasyab’ın ihtiyar kumandanı Piran’ın Siyavuş’un
ağzını büyü ile çarptırdığını, Siyavuş’un ise bu durumdan kurtulmak
için “her zaman Allah’ın adını andığını” okuyoruz (V. II 595, v. 1323). |
Şehnâme’de
az da olsa,Türklerin İranlılarınkinden başka bir rite sahip olduklarına
dair bilgilere de rastlamaktayız. (V. II 613, v. 1638) “İşte böylece bu
onların kendi dinlerine daha uygun geliyor.”
Çoğu kez kronolojik bir sıra
takip etmeyip, Türklerle Perslerin dini farklılıklarını, onların
birbirinden farklı inanışlara sahip olduklarını unutan şair,
ikincilerin yani, Perslerin kurumalarını da birincilere mal ediyor.
Mesela: Afrasyab melek konseyinin “Mabdân” İran kuvvetlerine karşı
kullanılacak savunma araçlarını müzakere etmek için toplantıya
çağırıyor (V. II 1017, v. 967); aynı şekilde (V. II 1143, v. 34). Diğer
bir pasajda Afrasyab’ın çok sevdiği başkenti “Kunduz” -daha sonra
“Baykan” adı verilmiş- da da tarafından yapılan, altınla süslü
Zend-Avesta kopyasını içine alan bir ateşgede tapınağı bulunduğunu
öğreniyoruz (V.III 1238, v. 219). |
Bütün
bu anlatılanlara rağmen Rüstem, Turanlıların putperest olarak
yaşadıklarını ifade ederek “ben putlara taparak yaşayanların
(putperestlerin) başını ezecek ve onlara Allah’ın aydınlık yolunu
göstereceğim” demektedir (V. II 1010, v. 847). |
Kral
Gustasp, Zerdüştlüğü kabul ettiği zaman, Turanlılarla yapılan savaşta
dini motif ön plana geçmiştir. Argasp, zamanın Çin ve Turan
hükümdarlarına Gustasp’ı göndererek atalarının dinine zıt olan
dinlerini terketmelerini istemiş, bu yüzden de Firdevsi, onu,
putperestlerin kralı (V. III 1513, v. 285) diye adlandırmıştır. İki
ülke arasında savaş kızışıp Argasp’ın kuvvetleri Belh’i istila ettiği
zaman bütün kutsal kitapları yakmış, Guebres’lerin yolunu inkâr eden
(V. III 1559, v. 1096/99) 80 din adamı (hirhad)nı kutsal ateş
karşısında öldürmüştür. “Guebres’lerin Yolu” deyimi aşağılayıcı bir
durumu ifade için kullanılmışa benzemektedir. Zira aynı deyim, dualizm
peygamberin düşman Nisibin Hıristiyanları için de kullanılmıştır (B.
VII 2060, v. 540). |
Firdevsi’nin
Türkleri sosyal kurumlar yönü ile de büyük ölçüde İranlılarla benzerlik
göstermektedir. Şöyle ki; devletin başında Kral (Şah) vardır. Kral
başkent olan “Kunduz” veya “Gang” (VII 596, v. 1351) da oturmakta olup,
kralın çevresinde feodal beyler (şövalyeler), kahramanlar ve kralın
müşavirleri olan din adamları (prétres) bulunmaktadır Firdevsi’ye göre
Türklerle İranlılar arasında büyük bir farklılık yoktur. Türkler
yaşayış biçimleri, krala karşı tutumları, yüksek sınıfların varlığı,
giyinişleri, örf ve âdetleri ile İranlılara benzemektedirler
Turanlıların kahramanlarının isimleri büyük oranda İranlılarınki ile
aynilik göstermektedir.
Mesela; Afrasyab ile Siyavuş
ve onların taraftarları arasında oynanmış olan Polo (Çevgen) oyununda
Turanlılarca alınan isimleri Oulbad, Oarsivaz, Oahn, Pulad, Pîran,
Nastıhan, Hôman (C. I 600, v. 1413-14) ki Çoğu kez İranlı isimleridir.
Bununla beraber bu isimleri alan adamlar orijinleri itibariyle
Türk'türler. |
Kadın
isimleri de yukarıda izah edildiği gibidir. Mesela; Piran’ın hanımı,
Afrasyab’ın ekibinde olanlar gibi saf İranlı ismi taşımaktadır.
(Gülşehr) Şehnâme’de azda olsa Türkçe isimlere de rastlanmaktadır
Onlardan birkaçı (Demûr, V. II 635, v. 2003), (Karahan V. III 1008, v.
263), (Tahran, V. III 1616, v. 2121). |
Turan
ülkesinde bulunan yer isimleri de birkaçı istisna: (V. II 592, v. 1278
ve 595, v. 1321) Mohl edisyonunda (II 304, Kıfçak taşı ve B. IX 3012,
v. 778 Kaçgar başı) Ceyhun nehrinin diğer yakasında bir bölge.
Afrasyab’ın sarayından dönerken Siyavuş’un geçtiği yer. |
İhtimal
ki, yer isimleri, İranlıları andıran isimlerin başlangıçta Türk
isimlerinin tercümesinden başka bir şey değildir. Mesela; Pulâd, Türkçe
Demir kelimesinin Farsça tercümesidir.
Şüphesiz Firdevsi, İran ve
Türk dünyası arasındaki dil farklılığını tam olarak anlıyordu. Bu
farklılık Şehnâme’de, İranlılarla Türkler arası ilişkilerde mecburi
tercüman kullanılması biçiminde gösterilmiştir. Baskın sırasında
Rô’in-diz’e müstahkem bir mevkii verildiğinde (V. III 1616, v. 2121). |
“Gururlu Tarhan, tercüman ile kale yönünden
koşarak geldi.” |
Yine Turanlı Hôman, İranlı şövalyelerle
çarpışmak üzere hareket ettiği zaman, onlarla anlaşmak için yanında bir
tercüman götürürdü (V. III 1164, v. 441). |
“Tan ağarırken yanında vahşi bir aslan ve bir
tercüman olduğu halde ata bindi.” |
İranlılar da Hômanla konuşmak için, Türkçeyi
iyi bilen bir tercümanın yardımını istediler (V. III 1165, v. 461).
“Hôman’a git, bizim
söylediğimiz bütün sözleri ona Türkçe olarak söyle.” |
Bazen Hôman da şavaşta asker içinden Türkçeyi
iyi bilen bir tercüman seçti. (V. III 1177, v. 716). |
Çevgen oyunu esnasında Siyavuş,
konuştuklarının Türkler tarafından anlaşılmaması için ekibine Pehlevi
dilinde öğütler veriyor (V. II 602, v. 1144). |
Türklerin anlamamalarını istediği bu öğütleri
Afrasyab anlıyor (V. II 602, v. 1149). |
Rüstem’in Turanlı kahraman Puladvard ile
muharebesi sırasında Afrasyab oğlu Sede’ye, Puladvard’a öğüt vermek
için gitmesini, Rüstem’in anlamaması için de öğüdünü Türkçe vermesini
emreder (V. II 1041, v. 1375).
“Ona Türkçe
söyle, işaret et, ayaklarını çek, belki fil vücutlu kahraman devrilir.” |
Düşman bir ülkede harekete geçmek, daha etkin
olabilmek için yabancı dili bilmek mutlaka gerekli idi; Turan ülkesinde
Keyhüsrev’i ararken daima Türk dilini kullanmıştır (V. II 715, v. 611). |
Gasamp kuşatılıp Gustasp’ın kampından kaçtığı
zaman, Türkçeyi çok iyi bildiği için kimse onu tanıyamamıştır (V. III
1565). |
İran ve Turan arasındaki ilişkilerin
canlılığı nedeniyle her iki dili-Türkçe ve Farsça- iyi bilen insanların
sayısı az olmadığı gibi, diğer dilleri de iyice konuşanlar vardı (V. II
981, v. 359). |
Adil Nuşin Revan’ın saltanatı sırasında
“İran’da yabancı diller öğretiliyor, ilimle ruhlar aydınlanıyordu (B.
VII 2447, v. 2411). |
|
|
|
|
|
|
|